BARINAĞIN kapısı açılıp da birileri içeri girdiğinde, evlerden atılmış köpekler "Beni almaya geldiler" diye sevinç çığlıkları atarlar. Ön patilerini tellere dayayıp "burdayım" der gibi bağırırlar.
Oyuncu küçük köpekler, o evlerde öğrendikleri takla atma, el verme gibi numaralarını yapmaya başlarlar. Hepsinin gözü kapıdan içeri girenlerdedir.
Kimisi, "O gelenler bizimkiler, seninkiler değil..." dercesine yanındaki köpeği pataklar.
Bir sevinç fırtınası eser barınakta.
Kimisi kapatıldığı tel kafesin kapısına kadar koşup koşup döner. Kendilerini almaya geleni görmek için çırpınırlar, irili ufaklı köpekler, sevinç çığlıkları birbirine karışır. Ama kimse gelip onları oradan almaz.
Gelenler gittiğinde, arkalarından son bir kez bakıp, hüzünle tellerin arkasındaki köşelerine çekilirler.
Böyledir belediyelerin köpek barınakları.
Oradakiler, insanlara biyolojik olarak en yakın, bir büyümeyen çocuk zekasına sahip canlılardır. Bizlere bağlanırlar, severler, özlerler, üzülürler, ağlarlar... Bunu insanoğlu anlamak istemez…
Bölgenizde bir barınak varsa, gidip bakın... Bir ölüm kampı gibidir çoğu.
Aklı, sevgisi, duyguları olan canlıları toplayıp tellerin arkasına kapatmak, onlara yardım için değil, onları sevmeyenlere ve istemeyenlere hizmet içindir. Gözleri barınağın kapısında öyle beklerler onlar. Bir gelen olduğunda sevinç çığlıkları atılır, küçük kaniş takla numarasını yapar, seter durduğu yerde zıplar, kangal kırması çıkış kapısına doğru koşup koşup döner. Ama onlar insanoğlunun merhametsizliğinin farkında değillerdir.
Bir gece o kapıdan canavar girer içeriye, insan kılığında... ( Bekir ÇOŞKUN / 2007)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder